Akdeniz, dünyada istilacı yabancı türlerden en fazla etkilenen ekosistemlerin başında geliyor. Türkiye ise gerek Türk Boğazlar Sistemi’ndeki yoğun gemi trafiği, gerekse Süveyş Kanalına yakınlığı nedeniyle tüm havza içinde yabancı tür akınına en fazla maruz kalan ülkelerden biri.
Doğal yayılım alanlarından, insan etkisi ile uzak ve farklı ekosistemlere katılan türlere yabancı tür adı veriliyor. Bunlardan popülasyonunu çok hızlı arttırıp geniş alanlara yayılan ve aynı zamanda ekosisteme, insan sağlığına ve sosyo-ekonomiye olumsuz etkide bulunanlara ise istilacı tür deniliyor. Günümüzden 150 yıl kadar önce açılan Süveyş Kanalı, tropikal Kızıldeniz ile subtropikal Akdeniz’i birleştirmekle kalmayıp, günümüzde en önemli yabancı tür katılım yolu durumunda. Bunu gemicilik faaliyetleri takip ediyor ve araştırmacılar her gün binlerce türün gemi karinalarına yapışarak farklı ortamlara seyahat ettiklerini gösteriyor.
“Önemli Denizel Biyolojik Çeşitlilik Alanlarında İstilacı Yabancı Türlerin Tehditlerinin Değerlendirilmesi Projesi”, söz konusu türlerin tespit edilmesi, önlenmesi, kontrolü ve yönetiminde güçlendirilmiş kapasiteler ve yatırımlarla deniz ve kıyı ekosistemlerinin direncinin artırılması hedefi ile Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ile iş birliği içinde Küresel Çevre Fonu (GEF) finansal desteği ile yürütülüyor.
Projenin pilot alanlarından dördünde (İğneada, Marmara Adaları, Ayvalık Adaları ve Samandağ) yakın zamanda gerçekleştirilen arazi çalışmaları, istilacı türlerin etkisinin ne denli büyük boyutlara ulaştığını ortaya koyuyor.
Batı Karadeniz’in önemli ekosistemlerinden biri olan İğneada Longoz Ormanları Milli Parkı’nın deniz ve kıyı alanları, 1950’li yıllarda Japon Denizi’nden gemilerin karinalarına tutunarak Karadeniz’e gelen deniz salyangozunun (Rapana venosa) yaygın popülasyonuna ev sahipliği yapıyor. Olağanüstü obur olan bu istilacı tür, kıyısal ekosistemdeki önemli yerli midye stoklarını besin olarak tüketip ekosisteme olumsuz etkide bulunurken, diğer taraftan ticari değer taşıması nedeniyle bölge balıkçılığının önemli gelir kaynaklarından birini oluşturuyor. Türkiye, en fazla deniz salyangozu ihracatı yapan ülkelerden biri konumunda. Doğu Karadeniz İhracatçılar Birliği’nin yaptığı açıklamaya göre Ocak-Ağustos 2020 döneminde 6 ülkeye 1.347 ton satıldı ve söz konusu ihracattan 9 milyon ABD doları kazanç sağlandı.
Henüz herhangi bir doğa koruma statüsü bulunmayan Marmara Adaları ise, sahip olduğu olağanüstü biyoçeşitliliği ile son derece özel bir konumda. Daha önce denizel biyolojik zenginlikleri detaylı şekilde araştırılmamış olan bölgenin su altı yaşantısı, araştırma ekibini fazlasıyla etkiliyor. Bundaki en büyük nedenlerin başında Bern ve Barselona gibi uluslararası sözleşmeler ve IUCN tarafından hazırlanan Kırmızı Listeler bünyesindeki pek çok korunma öncelikli türün Marmara Adalarında hala sağlıklı lokal popülasyonlar oluşturduğunun görülmesi geliyor. Deniz salyangozu, Karadeniz kıyılarında olduğu gibi Marmara Denizi’nde de yaygın ve bunun olası etkileri araştırma kapsamında. Bunun yanı sıra, bölgeye deniz taşımacılığının etkisiyle ulaşmış olduğu düşünülen bir başka istilacı tür olan Atlantik deniz yıldızı (Asterias rubens) da projenin hedef türleri arasında. Söz konusu deniz yıldızının hem aynı habitatı paylaştığı diğer yerli türlerle rekabet etmesi, hem de yerli midyeleri besin olarak tüketmesi, ekosistemi olumsuz etkileyen özellikler arasında.
Diğer taraftan kuzey Ege Denizi’nin en hassas biyoçeşitlilik merkezlerinden biri olan Ayvalık Adaları Tabiat Parkı, çok uzun yıllardır Süveyş Kanalı’ndan kıyılarımıza ulaşan bir yeşil alg olan Caulerpa cylindracea türünün yoğun baskısı altında. Akdeniz ekosisteminin en istilacı türlerinden biri olan C.cylindracea’nin biyoçeşitlilik ve habitatlar üzerinde en az 20 farklı olumsuz etkisi ortaya koyulmuş durumda. Ayvalık Adaları için en büyük tehlike ise, bu istilacı türün son derece önemli bir habitat oluşturan Posidonia oceanica deniz çayırları üzerindeki etkisi. Son derece fırsatçı olan ve hızlı büyüme yeteneğine sahip C.cylindracea, özellikle hasar gören deniz çayırı yataklarını büyük süratle istila ediyor. Hasarın nedeni ise, ne yazık ki, günübirlik tur teknelerinin yoğun çapa ve demirleme faaliyetleri. Tabiat parkında öncelikle turizm odaklı koylara, daha sonra tüm alana şamandıra ve tonoz sistemlerinin yerleştirilmesi, ekosistemin doğal yapısının muhafaza edilmesinde ve istilacı türlere olan direncin artmasında büyük rol oynuyor.
Kızılıdeniz’den kıyılarımıza ulaşan yabancı türlerin ilk giriş noktası olan Samandağ kıyıları ile ilgili bulgularımızı daha sonraki bültenlerimizden birinde değineceğiz. Biliminsanları istilacı türlerin biyolojik çeşitlilik üzerindeki en büyük tehlikelerden biri olduğu konusunda hemfikir. Ekosisteme katılıp yayılmaya başladıklarında yok edilmeleri neredeyse imkansız hale gelen bu türlere karşı mücadelede başarının anahtarı ise, öncelikle kıyılarımıza ulaşmalarını engelleyecek etkin mekanizmaların yaratılması. Proje kapsamındaki faaliyetler, başarılı bir mücadele için gereken tüm bileşenlere odaklanmış durumda. Bir yandan istilacı türlerle ilgili ulusal politikalar oluşturulurken diğer taraftan tehditlerin belirlenmesi ve yönetimi için kapasite geliştirilmesi çalışmaları yürütülüyor. Yabancı tür girişlerinin engellenmesi ve eğer mümkün değilse kontrol altında tutulması ilk defa uygulanacak faaliyetler arasında. Proje çerçevesinde yaratılacak farkındalık ile istilacı tür mücadelesinde elde edilecek etkin sonuçlar tüm Akdeniz ülkelerine rehberlik edebilecek düzeyde.